
A.A. : Hayattaki kırılma noktaları neler oldu?“15 YAŞINDA YATILI OKULA GİTTİĞİMDE; KENDİ KENDİME VAR OLMAYI, KENDİ FİKRİYATIMI, HAYATIMI SAVUNMAYI ÖĞRENDİM”Ö.Z. : Kırılma noktası derken benim algıladığım mihenk taşları. Geriye baktığımda ben 13 yaşındayken kendi kendime namaz kılmaya başladım. Kur-an kursuna hiç gitmedim, hiç kimseden yardım almadım. Sureleri küçük kağıtlara yazıp üzerime mandallayarak okurdum. Namaz kılmaya başlamak benim hayatımın dönüm noktasıydı. İkinci olarak 15 yaşında yatılı olarak okumak için İzmir’e gittim. Benim için çok önemlidir çünkü orada tek başıma çok şey öğrendim. Çok da zorlukları vardı. Kendi kendime var olmayı, kendi fikriyatımı savunmayı öğrendim, hayatımı savunmayı öğrendim. Bazı insanlardan farklı ama sevilen bir birey olmayı öğrendim. Kendimi savunarak, tek de olsam kendimi ifade etme kabiliyetimin geliştiği yer İzmir’dir.“BUGÜNE KADAR YAPTIĞIM HER İŞİN TEMELİNDE HUKUK VARDIR”Ö.Z. : Ben pek çok şey okuyabilecek bir öğrenciydim. İdealim matematik mühendisliği okumaktı. Fakat sonra babam benim problem çözmeyi sevdiğimi bildiği için hukukta rakamlarla değil kelimelerle kodlanmış bir problem var diyip hukuk okumaya yönlendirdi. Hakikaten de doğru bir şey yaptığını düşünüyorum. Hukuk okumak benim için çok iyi oldu. Bugüne kadar yaptığım her işin temelinde; televizyon böyledir, siyaset böyledir… Temelinde hep hukuk vardır. O benim için çok kıymetlidir. Anne olmak da var tabii çok önemli bir dönüm noktası, her şeyimi değiştirdiğim.A.A. : Son 10 yıldır ekranda hepimizin istemediği, sevmediği şeyler çok izleniyor ve yayıncılık başka bir yere doğru gidiyor. Tam olarak yayıncılık ve televizyon algısı toplum için nerede durmalı sizin bakış açınızda?“BUGÜN EKRANDA İZLEDİKLERİMİZ 5-10 YIL SONRA BU ÜLKEDE KARŞILAŞACAKLARIMIZIN TEMELLERİ”Ö.Z. : Bu çok önemli bir soru. Bugün ekranda ne var demek özellikle kadınlarla ve çocuklarla ilgili verdiğimiz cevap 5-10 yıl sonra bu ülkede neyle karşılaşacağımızın temellerini orada görüyoruz. Bu o kadar önemli bir şey ki ve ekrandaki konu çok kompleks bir mesele… Sadece kullanılan dil değil, kullanılan dil kadar renkler dekorlar zihin dünyamızda iz bırakan her neyse hepsine dair imgeler var yayıncılıkta. Gündüz kuşağında haberlerde dizilerde bu böyle.

“MECLİSTEKİ UZLAŞMACI KONUŞMALARIMIZ DEĞİL, ÇATIŞMALARIMIZ HABER OLUYOR”Ö.Z. : Mesela ben şimdi mecliste görüyorum; biz nöbetçi olduğumuz zaman bir hafta boyunca toplamda bir kaç saat toplantılar yapıyoruz. Sakin ve uzlaşmacı konuşmalarımız oluyor. Bunlardan bir tanesi haber olmuyor. Ne zamanki biz gün içerisinde bir 3 dakika çatışıyoruz ki çok tabii ve doğaldır, hemen ekranda “bağırdılar, kavga ettiler” diye kendimi görüyorum. Oysa ki o gün içerisinde o kadar küçük bir kısım ki tuhaf bir şekilde insanların sadece çatışmayı izlediklerine dair bir kanaat oluşmuş. Öyle mi? hayır değil… Öyle olmadığını kendim yaşayarak da, yaptığım yayıncılıktan da biliyorum. Evet her şey süt liman durumunu da doğru bulmuyorum. Burada önemli olan şey; o dengeyi kurabilmek.“DİZİLER GERÇEKLİKTEN UZAK”Ö.Z. : Mesela dizilerimize bakıyorum beni affetsinler dizilerde gördüğüm en temel sorun gerçek konuşma noksanlığı var. Biz gerçek hayatta öyle konuşmuyoruz. Meselelerimizi birbirimize öyle anlatmıyoruz. Sonuç olarak baktığımda sahicilikten uzak bir şey görüyorum. Hatta şöyle kodlayayım bir tarafta sahicilikten uzak bir hayat, bir tarafta da çok sahici.“HAYATIN KÖTÜ TARAFLARI ÇIPLAK GÖZLE BAKILAMAYACAK KADAR YAKICI”Ö.Z. : Bazen gerçeği görmeye ruhunuz kalbiniz dayanmaz. O kadar çıplak göstermezsiniz perdelersiniz o perdeleme üzerinden sizi görenler okuyanlar kendi alması gerektiğini alırlar. Algılayabildikleri kadar alırlar…Hayatın kötü tarafları çıplak gözle bakılamayacak kadar yakıcı. Olur ya güneşe çıplak gözle baktığınız zaman size zarar verir o yüzden bazı şeylere bakarken perdelemelere ihtiyaç duyarsınız. Bazen kelimelerle bazen görüntülerle bunu yaparsınız. Öyle olduğu zaman zaten izleyen kendi derinliği kadar onu anlar ve kavrar. Hayatın içindeki kötülükleri normalleştirmez. Bu kötü şeyleri bu kadar deşifre etmek hayatın içinde bu kadar var mı var. Maalesef kötü insanlar demeyeceğim ama zaman zaman kötü işler yapanlar var mı var. Fakat bunları bu kadar gösterdiğiniz zaman bu çirkinlikleri yaşanabilir hale getiriyorsunuz, normalleştiriyorsunuz, buna giden bir yol açmış oluyorsunuz. Hatırlarsanız bir kaç yıl önce asansörde mizah için bir kadına şiddet uygulanıyordu ve kimse müdahale etmiyordu. Sadece bir kişi müdahale ediyordu. Bu korkunç bir şey… aman karışmayayım moduna geçiyor insanlar. Bunun dozu çok önemli.A.A. : Mecliste kadınların da birbiri arasında üslup şiddetinin içinde olmasının sebebi, erkek hegemonyası sebebiyle orada kendilerine bir yer edinebilme ihtiyacından kaynaklı olabilir mi? “BU MEMLEKETTE ORTAKLAŞACAĞIMIZ BİR KONU OLSA, BU KONU KADIN MESELESİ OLMALI.”Ö.Z. : Bu muhakkak ki zihinlerde olabilir. Ben şunu görüyorum mecliste özellikle bazı partiler kadın meselesini marazlı hali ile anlatmayı çok seviyorlar ve buradan bir yol olabileceğini düşünüyorlar ki bizler özellikle Ak Parti kadınlar olmadan var olamayacak bir parti. Kadınlar hem kurulma süreçlerine, hem bugüne gelmesine politikaların anlatılmasına işlemiştir. O kadar etkin ki Ak Parti bu konuda. Ben mecliste arkadaşlarımıza da söylüyorum; bu memlekette ortaklaşacağımız bir konu olsa bu konu kadın meselesi olmalı.A.A. : Siz nasıl bir uzlaştırma dili kuruyorsunuz?Ö.Z. : Bence dinlemek çok önemli. Dinlediğiniz zaman işin yüzde ellisi çözülüyor. Önce sağlıklı bir dinleme yapmanız gerekiyor. Doğru mu anlaşıldım ya da yanlış mı anladım…A.A. : Sosyal medya ve hayvan hakları konusunda da çalışmalar yaptınız… biraz da onlaran bahsedelim…“HAYVAN HAKLARI İLE İLGİLİ HAZIRLADIĞIMIZ DÜZENLEMEDE; ONLARA KARŞI İŞLENEN SUÇLAR BİR MALA KARŞI DEĞİL, BİR CANA KARŞI İŞLENMİŞ KABUL EDİLECEK”Ö.Z. : Hayvan hakları kadar mecliste alaka gören bir konu daha görmedim. Aslında biz bu konu ile alakalı çalışmalarımızı tamamladık. İlk önce bir araştırma komisyonu kurduk. Komisyonumuz çalışmasını tamamladı.. Bu düzenlemede çok az kaldı sona geldik bunu yapacağız Allah izin verirse. Şu ana kadar hayvanlarımız, canlılarımız bir mal olarak telakki ediliyor mevcut kanun sistemimizde ama bu düzenlemeyi yaptığımız zaman onlar birer canlı olarak kabul edilecek ve onlara karşı işlenen suçlar bir mala karşı değil bir cana karşı işlenmiş kabul edilecek. Birer yaptırım uygulanacak.Ak Parti Grup Başkanvekili ve Tokat Milletvekili Av. Özlem Zengin programı şu mesajlarla bitirdi;Birbirimize emanetiz. Benim hukukum size sizin hukukunuz bana emanet. Bu emanetlik olmadan bu hayatı götüremeyiz. Hayat tek başımıza yaşadığımız bir yer değil. Bir bütün olarak yaşıyoruz.